Sayfalar

15 Mayıs 2017 Pazartesi

ERMENİCE VE TÜRKÇE



ERMENİCE VE TÜRKÇE
Ermeniler V. yüzyıla kadar dillerini yazı diliyle ifade edebilecekleri alfabeye sahip değillerdi. Ermeni alfabesi, aziz Mesrob Maşdots tarafından 405 yılında oluşturulmuştur. Hind-Avrupa dil grubundaki Ermenice bu tarihten sonra Ermeni alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır . XI. yüzyılda Bagratid Ermeni Devleti yıkılınca Ermenilerin büyük bir kısmı Gürcistan, Kırım ve Kilikya’ya göç ederek buradaki Kıpçak Türkleriyle sıkı ilişki içerisine girmişlerdir. Sonraki yüzyıllarda Ermeniler dinlerini, yazılarını ve dillerindeki terimleri koruyarak topluca Kıpçak Türkçesini benimsediler. İşte bu benimsemeyi takip eden süreçte Ermeni alfabesiyle yazılmış Türkçe metinler ortaya konulmaya başlanmıştır. Böylece Türkçe ile Ermenice arasında alfabe ilişkisi de ortaya çıkmıştır.
VII. yüzyıldan başlayarak Kafkas kaynaklarında yer alan Türkçe kelimelerin sayısı gittikçe artmıştır. VII. ve VIII. yüzyıldan sonraki Ermeni kaynaklarında ise kişi, akrabalık, meslek adlarının yanı sıra sosyal yapı ve üst kavramlarla ilgili çok sayıda Türkçe kelime bulunmaktadır
Kültürel ve coğrafi komşuluğun bir devamı olarak Türkçe ile Ermenice arasında yoğun bir kelime alışverişi yaşanmıştır. Ancak Ermeniceden Türkçeye, Türkçeden Ermeniceye giren kelime sayıları hakkında araştırmacılar tarafından farklı görüşler ileri sürülmüştür. Açaryan, 1926’da Bakü’de düzenlenen I. Türkoloji Kurultayı’nda sunduğu bir bildiride Türkçeden Ermeniceye geçen kelimelerin sayısını 4000, Ermeniceden Türkçeye geçen kelimelerin sayısını ise 200 olarak vermiştir
Dankoff (1995)’un Türkçedeki Ermenice kelimeler üzerine yaptığı yayında, Türkçedeki Ermenice kelimelerin sayısı 806’dır. Açaryan’ın 1926’da 200 olarak verdiği kelime sayısının Dankoff’un çalışmasında 800’e çıkması, üzerinde durulması gereken bir meseledir. Türkçenin Ermeniceye etkisi ise sadece kelime verme ile sınırlı kalmamıştır. Türkçe kendisinden farklı bir dil grubuna ait olan Ermeniceyi şekil bilgisi, ses bilgisi, söz dizimi gibi birçok yönden etkilemiştir.
TÜRK VE ERMENİ İLİŞKİLERİ
Türkler, yaşadıkları geniş coğrafya sebebiyle birçok kavim ve milletle temas halinde olmuştur. Dolayısıyla Türklerle, bu kavim ve milletler arasında kültürel veya dil bakımından karşılıklı bir etkileşim yaşanmıştır. Uzun yıllardan beri aynı veya birbirine yakın coğrafyalarda komşu olarak yaşayan halklardan Türkler ile Ermenilerin dilleri arasında da uzun soluklu bir ilişkiden bahsetmek mümkündür. Bu komşuluk ilişkisi, Türkçeye Ermeniceden, Ermeniceye Türkçeden kelime ve yapıların girişinde etkili olmuştur. Ancak Türkler ve Ermeniler arasındaki bu durum, Türklerin komşuluk ettiği diğer kavim ve milletlerin dilleriyle olan ilişkiden daha öteye geçmiştir

Türkler ile Ermeniler arasındaki münasebet oldukça eskiye; III. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu yüzyılda Kafkasya’da İran’a başkaldıran Ermeniler, giriştikleri mücadeleyi kaybedeceklerini anladıklarında Kıpçakların yardımına sığınmışlar ve hürriyetlerini elde etmişlerdir. Fakat III. yüzyılın sonlarında (297 yılında) Roman İmparatoru Diojletianus’un, İran’ı ve Ermenistan’ı yakıp yıkmasıyla buradaki Ermeniler yine güç bir sürecin içine girmişlerdir. Söz konusu süreç, Kıpçaklar ile Ermenilerin tekrardan yakınlaşmalarına vesile olmuştur. Ermeniler Aziz Grigoriy’in torunu Grigoris’i Kıpçak hükümdarına göndermişler; bu görüşmeden sonra da Ermeniler ile Kıpçaklar arasında bir inanç münasebeti ve beraberliği ortaya çıkmıştır. Ermeni ve Kıpçak yakınlığının bir sonucu olarak MS IV. yüzyıldan itibaren Ermenice ile Türkçe arasında bir kelime alışverişinin olduğunu ifade etmemiz mümkündür

XI. yüzyıla gelindiğinde Kıpçakların Kafkasya’da tekrar önemli bir hâkim güç hâline geldiğini görürüz. Bu durumun, coğrafî konum sebebiyle Ermeniler ile Kıpçakları daha önce olduğu gibi yakınlaştırdığını söylememiz mümkündür. Bu dönemde Gürcüler ve Ermenilerle yakın ilişkiler kuran Kıpçaklar, bulundukları bölgedeki siyasî ve sosyal dengeler üzerinde etkili olmuşlardır. Kıpçakların bir bölümü Hıristiyanlığı kabul edip bunların bazıları Gürcü Ortodoks Kilisesi’ne bazıları da Ermeni Gregorian Kilisesi’ne bağlanmıştır. Söz konusu durum din birliği demektir ki bu, iki unsurun kültürel ve sosyal alanda daha sıkı bir ilişki içinde olacağını ifade etmektedir.
Oğuz Türkleriyle Ermenilerin ilk karşılaşması ise XI. yüzyıla rastlamaktadır. Selçukluların Ani’yi fethetmesiyle Ermeni Bagratlılar Devleti çökmüş ve Ermeniler, başta Kırım olmak üzere Karadeniz’in kuzeyine dağılmışlardır. Bu dağılma, Ermenilerin Kırım’da yaşayan Kıpçaklarla ve Kıpçak kültürü ile karşılaşmasını sağlamıştır. Kırım’a yerleşen Ermeniler, Kıpçaklar ile ticarî ilişkilerini artırmış ve Kıpçak Türkçesini önce kilise dili, sonra da resmî dil olarak benimsemişlerdir. Daha sonra değişik sebeplerle Ermenistan’ı terk eden bazı Ermeniler de özellikle Kırım ve Basarabya bölgelerinde Kıpçaklarla komşu olmuşlar ve Kıpçak Türkçesini öğrenmişlerdir. Kıpçak Türkçesini konuşan Ermeni Gregorianlara bazı kaynaklarda Mankerman adı verilmiştir 
Kıpçak Türkçesi kullanan Ermenilerin bir bölümü 1280 yılından itibaren Ukrayna’nın batısında yer alan Kamenets ve ve Podolsk şehirlerine yerleşmişler ve daha sonra Polonya Ermenileri olarak tanınmışlardır. ((Pritsak) Kamenets-Podolsk veya Polonya Ermeni cemaati, XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar Türkçe konuşmuş ve yazılı eserlerini Ermeni harfleriyle Türkçe olarak vermiştir. Ancak günümüzde bu Ermeniler Türk dili olmaktan çıkmışlar ve Ukraynca, Rusça ve Lehçe konuşmaya başlamışlardır.
XI. yüzyılda Oğuz Türkleri Anadolu’nun hâkimi hâline gelmişler ve böylece Oğuz Türkleri ile Ermeniler arasındaki ilk ilişkiler Selçuklular döneminde başlamıştır. Bu başlangıç, Osmanlı döneminde karşılıklı tesirini artırarak devam edecektir.
Fatih döneminde İstanbul’da Ermeni Patrikliği açılmış ve başka yerlerden Ermeniler İstanbul’a getirilip onlara her alanda ayrıcalıklar verilmiştir. Ermeniler bu devirde şehir hayatında aktif bir role sahip olmuşlar ve yaşadıkları bölgelere göre Arapça, Farsça, Kürtçe gibi dillerin yanında Türkçe ile güçlü bir temas kurmuşlardır. Bunun yanında Müslüman Türklerin çoğunluğu oluşturduğu İstanbul ve Batı Anadolu’daki büyük kasaba ve şehirlerde yaşayan Ermenilerin pek çoğu kendi dillerini bırakıp Türkçeyi kullanmaya başlamışlardır. Bu süreçte Ermenice yalnızca dinî törenlerde kullanılan bir dil olmuştur. Fakat Osmanlı döneminde Ermenilerin durumunu söz konusu ederken şunu da ifade etmek gerekir ki bazı Ermeniler, Avrupalı misyonerlerin tesiriyle Katolik mezhebine geçmişler ve farklılıklarını ortaya koyman için Ermeniceyi bilinçli bir şekilde terk etmişlerdir. Doğu Anadolu’da ve Kafkasya’da yaşayan Ermeniler ise Ermeniceyi kullanmayı sürdürmüşlerdir. Bu kültürel farklılaşma, bir süre sonra Ermenilerin Doğu ve Batı Ermenileri olarak iki gruba bölünmesine sebep olmuştur.
Ermenice ve Türkçe arasındaki ilişkiler hem Kafkasya’da hem de Anadolu’da çok uzun yıllar devam etmiş ve bu ilişki sonunda, XX. yüzyıla geldiğimizde Türkçede 200 ile 680 arasında Ermenice kelime olduğu ifade edilirken Ermenicede 4000 kadar Türkçe kelimenin varlığından söz edilir olmuştur. Aynı şekilde Türkçenin Ermenice gramer üzerinde de bir tesirinin olduğu muhakkaktır.
Ermeniler tarih boyunca alfabe değişikliğine gitmemiştir. Sovyetler Birliği döneminde dahi Sovyet bünyesindeki diğer milletlerin Kiril alfabesine geçmesine mukabil Ermeniler ve Gürcüler eski alfabelerini kullanmaya devam etmişlerdir. Kafkasya’da ve hatta Anadolu’da Türklerle münasebet kuran Ermenilerin bir kısmı, dillerini değiştirmelerine rağmen alfabelerini değiştirmemişler ve Türkçeyi Ermeni alfabesiyle yazmışlardır.
Osmanlı bünyesindeki Ermenilerin verdiği eserlerde , eserin verildiği bölgeye ve niteliğe göre farklılaşan bir dilin kullanıldığını görmekteyiz. Bu tür eserlerde Anadolu ağızlarının yanında Arapça ve Farsça kelimeler bulunmaktadır. Ermeni alfabesiyle Türkçe metinlerin yazımına, XIV. yüzyıldan itibaren yazma eserlerde XVIII. yüzyıldan itibaren de basma eserlerde rastlanır. Ermenice kitaplar, XVI. Yüzyılın başlarından itibaren matbaadan basılmaya başlamıştır. İlk Ermeni harfli Türkçe kitap ise, Mıkhitaristler Birliği’nin kurucusu Sivaslı Mıkhitar tarafından 1876’da Venedik’te basılmıştır . Basılan kitapların sayısı oldukça fazladır. 2001 yılında Paris’te yayımlanan Ermeni Harfli Türkçe Edebiyat başlıklı bibliyografyada Ermeni harfli Türkçe kitap sayısının iki bini geçtiği ifade edilmektedir. 1968’e kadar devam eden Ermeni harfli Türkçe metinler yaklaşık elli şehirde iki yüzü aşkın matbaada gerçekleştirilmiştir. Sadece İstanbul’da bu tür eserleri basan matbaa sayısı 85’tir. 1915 tehcirinden sonra Anadolu’daki Ermeni alfabesiyle Türkçe kitap basımı azalmış, ancak Tebriz, Halep, Şam, Kahire, Beyrut, İskenderiye, Paris, Marsilya, Buenos Aires, Boston, Philadelphia, Los Angeles, New York gibi şehirlerde ve farklı ülkelerde devam etmiştir. Türkiye dışında basılan en son Ermeni harfli Türkçe kitap, Dikren Kireçyan’ın Buenos Aires’te 1968’de yayımlanan Restan Kitabı’dır 
Günlük hayatlarında hâkim unsurun dili olan Türkçeyi konuşan Ermeniler, yayınlarını da bu dilde yapmaktaydılar. Schütz’ün 1618 tarihli dua kitabı başta olmak üzere birçok ilmihal kitabı ve edebî eser Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmıştır. Nasreddin Hoca hakkında 1837-1929 tarihleri arasında Ermeni harfleriyle Türkçe basılmış en az sekiz kitap bulunması Türk kültür ve düşüncesinin en önemli figürlerinden olan Hoca’nın Ermeni toplumunda ne ölçüde kabul gördüğünün delilidir. 
Yine İstanbul, Bursa ve Kayseri gibi şehirlerde Türkçe yazılmış birçok Ermeni mezar taşı günümüze ulaşmıştır. Türk romancılığının temel taşlarından olan Vartan Paşa’nın İstanbul’da yaşayan Ermeniler için kaleme aldığı Akabi Hikâyesi, Ermeni alfabesiyle Türkçe olarak basılmıştır. Paşa’nın eserini Türk dilinde yazmasının sebep ve gerekçeleri önemlidir. Zira Ermeniler günlük hayatlarında Türkçe konuşuyorlar, fakat Arap harflerini sökmekte zorlanıyorlardı. Kendi okullarında Ermeni harflerini öğrenmekte iseler de, arkaik Ermenicede yazılmış metinleri anlamakta güçlük çekiyorlardı. Türkolog Tietze’ye göre Paşa’nın kendisi de Ermenice yazmaktan haz alamadığı için, İstanbul ve Anadolu’daki tüm Ermenilerin rahatça okuyup anlayabilmeleri için, uzun zamandan beri kullanılagelen Ermeni alfabesini tercih etmiş ama günlük Türk diline uyacak biçimde eserini yazmıştır 
Arapça aşk kelimesinden türetilip yalnızca Türkçede saz şairi anlamında kullanılan “âşık” kelimesi Ermenilerin diline “âşug” şeklinde yerleşmiştir. Panayır ve düğünlerde, askerî alaylarda ve eğlence amacıyla kahvehanelerde çalıp söylemekte olan Ermeni âşugları, 12. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar 400’den fazla eser düzenlemişlerdir. Aralarında Köroğlu, Aşık Garip, Kerem ile Aslı, Şah İsmail ile Gülizar, Melikşah ile Güllü Hanım destanlarının da bulunduğu bu eserlerin çoğunluğu Ermenice ve Türkçe, bir kısmı da sadece Türkçe olarak söylenmiştir. 
Osmanlı sahasında Ermeni Türkçesi ve alfabesiyle verilmiş eserler genellikle beş grupta toplanmaktadır. Bunlar Ermeni âşıkların (âşug) eserleri, yazılı edebiyat ürünleri, çeviriler, gazete ve dergiler ile mezar kitabeleridir. 
Bu başlıklar altında değerlendirilebilecek eserler önemli bir yekûn tutmakta ve Türk-Ermeni ilişkilerinin, kültürün pek çok alanında olduğu gibi dilde ve edebiyatta da ne derece ehemmiyetli ve kuvvetli bir mevkide olduğunu ortaya koymaktadır.
Selçuklu ve Osmanlı idarelerinde asırlarca birlikte yaşayan Türkler ve Ermeniler arasında kültür alışverişi olmuştur. Şehir hayatında aynı ya da farklı mahallelerde iç içe oturan “hemşehri” halklar birbirlerinin inanç, anlayış, dil ve folklorunu aldıkları gibi, köylerde de ortak yaşayış pratikleri geliştirmişlerdir. Ermenileri hâkim unsurun tesiri altına girmeye iten etkenlerin başında, onların Bizans idaresinden ve Rumlardan gördükleri baskı ve katliamlara karşılık, Türk yönetiminin ve halkının saygılı ve müsamahakâr tutumu gelmektedir. Ayrıca idari, ticari ve sosyal bakımdan elde ettikleri imkânlar bu etkileşimi kolaylaştırmıştır.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Batı’ya göçmüş çok sayıda Ermeni ailenin soyadında bir meslek (Kuyumcuyan) veya memleket (Maraşlıyan) adı olarak Türkçe hatıraları varlığını korumaktadır. Özel adlarda da Türkçe kelimelerin azımsanmayacak ölçüde kullanıldığı göze çarpmaktadır. Abbas, Ata, Aydın, Dadaş, Gurban, Jahangir, Khudaverdi, Sarukhan gibi erkek adları kahramanlık ve yiğitlik gibi kavramlarıyla Türk ve İslam büyüklerinden alınmıştır. Azizgyul, Gyulizar, Huri, Malaksima, Nazik, Peri, Sevil, Zubeyda ve daha pek çok kadın adı ise Türk zarafetini çağrıştıran çiçek adlarını ve ağırbaşlılık, nezaket, değerlilik gibi kavramları işaret etmektedir. Tarihî ve kültürel bakımdan zengin bir arka planı bulunan bu adlar, kadim komşularının Ermenilerin zihnindeki yerini açıklayıcı niteliktedir 
Türkçe’nin biraz daha farklı konuşulduğu taşradaki değişimler de iki toplumun diline aynı şekilde yerleşmiştir. Erzincan bölgesinde Türklerin, Kürtlerin ve Ermenilerin “k” ile başlayan bütün kelimeleri “ġ” ile seslendirdiklerini belirten Mıntzuri, misal olarak Ğuruçay, Ğarataş, Ağğaya, Ğarakaya gibi yer isimleriyle, günlük hayatta kullanılan ğardaş, ğına gecesi, ğocağarı gibi sözcükleri verir.
Türkçe ve Ermenice dillerinin birbirlerinden aldıkları ödünçlemelerin günlük hayatın ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarını kapsayan bir genişlikte olduğu açıktır. Sözgelimi ev yapım tekniğinde kullanılan hatıl, mertek, örtme, loğ, hapenk, cağ kelimeleri; tarım ve hayvancılıkla ilgili olarak herg, hozan, ağıl, kom sözcükleri bunlardan sadece birkaçıdır. 
”Bayatı, başlug (başlık), bek (bey), biz, bostan, bostancı, debağ, talan, gacag (kaçak), nal , nalband, çıban, tolma (dolma), bozbaş, oba, ana, ata, eziz (aziz), Gelet (galat), gapı, gesd (kasd), gız (kız), yeası (yiyesi), helal, haram, ağ, ağa, el, ilan, damga, donguz (domuz)…vb” 

Örnektekiler gibi binlerce Türkçe kelime, Ermenice’ye geçmiştir. Ermenice’ye sözcüklerin yanı sıra Türkçe söz öbekleri de geçmiştir. Bu geçişler üç tarzda olmuştur: 
1-Bazı deyimler anlam itibariyle geçmiştir: 

Ne var ne yok? = inç qa, inç çi qa? 

Anan ölsün = merit merni 

Bir karın aç, bir karın tok = mi por guşt, imi por sovats 

Ağır oturmak = tsanir nıştel 

Alın yazısı = çoğata gir 

Parmağını dişlemek = matı gtsel 


2-Bazı Türkçe kelimeler aynen muhafaza edilmiştir:

azad nefes almak=azad sunts kaşel 

kapıya gülle atmak=kaekin golla gnal 

helal süt emmek=helal gat xmel 

deli şeytan diyor=dali şeytanı asıma 

3-Bazı söz grupları Ermenice’ ye değişmeden, aynen geçmiştir. 

Ya baxt = ya bext (x> hırıltılı h sesi)

Bir gülle bahar olmaz. 

Kül başına...

Tek elden ses çıkmaz. 

Akıl akıldan üstündür. 

Tokun açtan haberi olmaz. 

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar. 
Prof. Dr. Zakiroğlu Abdullayev, Türkçe’nin Ermeni dilini gramer bakımından da etkilediğini ifade etmiştir. Ünlü bilgin Türkçe’nin etkisiyle Ermenice’de oluşan yeni ses ve dizin özelliklerini şöyle sıralamıştır: 

1-Ermenice’deki bazı fiiller özellikle Azeri ağzından etkilenerek çok anlamlı konuma gelmişlerdir. 

Almak, çekmek, bitmek, sürmek 

2- Ermeni dilinde pek çok yeni ses türemiştir. İnce e, ö ve ü sesleri aslen Ermeni dilinde olmayan fakat Türkçe’den Ermenice’ye geçen seslerden bazılarıdır.

3- Türkçe’den Ermenice’ye pek çok ek de geçmiştir: 

-lik, -lı, -çi, -mcı, -miş …vb. gibi eklerle birlikte kalıplaşmış kelimeler de bu dile geçmiştir. 

Başlux, tozlux, nişanlı, namuslu… 

4-Türkçe bazı kelimelerle Ermenice fiiller birleşerek birleşik fiiller oluşturmuşlardır. 

Azarlamış inel(azarlamış olmak) vb…. 

5-Türkçe’den Ermenice’ye Pekiştirme sıfatları da geçmiştir. 

Kıpkırmızı-qasgarmir 

Sapsarı-depdegin 

Kapkara-sepsev 

Tertemiz-şipşidağ 

Dopdolu-leplesun 

Şunu da belirtmekte yarar vardır ki, Ermenice üzerinde Türkçe’nin yanı sıra Farsça ve Arapça’nın da etkisi olmuştur. 

6-Ermeni Guzanları(ozan) Türk dillerine baş vurarak Ermeni şiirini geliştirmeye çalışmışlardır. Örneğin 10.yy’da yaşamış Grikor Narekatsi şiirlerinde sel, mum, derman, xaber(x=h), arkan vb birçok Türkçe kelime kullanmıştır. 

7-Ermenice, Türkçe’deki tamlama yapısından da etkilenmiştir. Ermenice’deki tamlama yapısı Farsça’dakine benzer şekildeyken Türkçe’nin etkisiyle değişmeye başlamıştır. Normalde bir Ermeni Ev Ali’nin demesi gerekirken şimdi Türkçe’deki gibi Ali’nin ev demektedir. 

8- Eskiden Ermenice’de İngilizce’de olduğu gibi çoğul bir sayının nitelediği isim de çoğul eki alırdı. Beş kitaplar gibi.. Ancak Türkçe’nin etkisiyle zamanla sondaki çoğul eki bu gibi sıfatlardan sonra kullanılmamaya başlamıştır. 

9- “Na” (O) zamiri Türkçe’de olduğu gibi hem erkekler, hem de bayanlar için kullanılabilir. İngilizce ya da Almanca’daki gibi bu zamirde dişil, eril farklılaşması yaşanmaz. 
Yer yer açıkladığımız gibi, kültürümüz, folklorümüz, geleneklerimiz de Ermeni yaşantısında derin izler bırakmıştır. Halen, Ermeni illerinde Türkçe şarkı ve türküler beğeniyle dinlenmektedir. Bazı sanatçılarımız Ermeni’lerin gönlünde taht kurmuştur. Şu anda Türkçe’nin ana dil gibi konuşulduğu kimi Ermeni köyleri halen vardır. Ermeni aşıkları pek çok müzik terimini Türkçe’den almıştır. Ermenistan’ın başkenti olan Erivan (Revan) köklü bir Türk-İslam kentidir. Elbette Ermeniler yerleştikleri bölgedeki Türk kültürünün izlerinden de derin etkiler almışlardır.

Guzan (ozan), saz, santu, keman, kemanca, bağlama gibi onlarca terim Ermenice’de halen yaşamaktadır. Ayrıca Ermenilerin ruh dünyalarında bizim ruh dünyalarımıza yaptığı gibi ince tesirler bırakan halk hikayeleri halen Ermeni ellerinde insanların hayal dünyalarını türlü türlü renkleriyle zenginleştirmeye devam etmektedir.
Türkçeye Ermeniceden geçmiş kelimelerin sayısı,  Anadolu ağızlarında epey olmakla birlikte, standart yazı dilinde 10-15 i geçmeyecek kadar azdır: avanak 'kolayca kandırılabilen kimse', bar 'köpük, küf, tortu', baron 'efendi, bey', bızdık 'küçük çocuk', cacık, çap, çemen, çermik 'kaplıca, ılıca', çımen 'saçak kenarlarından dışarıya uzanan ve yağmur sularını toplayan oluk', kirve 'sünnette çocuğun masraflarını yüklenen kimse', külek 'tahta kova', lapa, mertek 'yapıda destek olarak kullanılan ağaç sırık', mıcır 'kömür kırıntısı, taş kırıntısı', şen 'neşeli', tel gibi
Ayrıca alıntılar ;
·         ahpun dial. 'gübre' < Erm. ałbun
·         alıç < Erm. aloč
·         anık dial. 'nane' < Erm. dial. anux < ananux
·         arıstak dial. 'tavan' < Erm. aṙastał
·         avanak < Erm. havanag
·         aznavur < Erm. aznawor
·         badıç < Erm. patič [dial. badinǰ]
·         bar I dial. 'kir' < Erm. pʿar
·         bar II 'halk oyunu' < Erm. dial. bar < par
·         carıt dial. 'köz tavası' < Erm. čaṙut
·         cemek dial. 'üvendire kazıyacağı' < Erm. camak
·         cil, çil dial. 'hasır otu' < Erm. čil
·         cumur, çumur dial. 'yağda kızartılmış ekmek' < Erm. čmur
·         çemiç dial. 'dut kurusu' < Erm. čʿamičʿ
·         çepik dial. 'alkış' < Erm. cʿapʿik
·         çermik dial. 'kaplıca' < Erm. ǰermuk
·         çor dial. 'dert, hastalık' < Erm. čʿoṙ
·         çörten 'yağmur oluğu' < Erm. ǰordan
·         gecere dial. 'iplik çıkrığı' < Erm. kačrar
·         gem dial. 'düven' < Erm. kamn
·         haç < Fars. xāc < Erm. xačʿ
·         hanek dial. 'şaka; eğlence' < Erm. hanak
·         haşıl^ dial. 'bir yemek' < Erm. xašil
·         hedik 'buğday haşlaması' < Erm. hatik
·         herk dial. 'nadas' < Erm herk
·         hezan dial. 'kiriş' < Erm. hecan
·         hışır 'olmamış meyve' < Erm. xošor
·         hızar 'büyük bıçkı' < Erm. xizar
·         him dial. 'temel' < Erm. dial. him < himn
·         hodak dial. 'çiftçi yamağı' < Erm. hōtał
·         hopal dial. 'yaban güvercini' < Erm. hōpʿal
·         kama 'çivi' < Erm. gam
·         kerendi dial. 'tırpan' < Erm. gerandi
·         kete^ 'bir hamurişi' < Erm. gatʿay
·         kirve < Erm. kʿawor
·         kom dial. 'ağıl' < Erm. gom
·         kotan^ 'büyük saban' < Erm. kʿōtʿan
·         köftün 'keten küspesi' < Erm. kopton
·         küşne dial. 'burçak' < Erm. kʿušnay < Arap. kuşnā
·         madımak < Erm. madideğ
·         mayıs 'taze sığır gübresi' < Erm.
·         mazman dial 'kıldan dokuma yapan' < Erm mazman
·         merek dial. 'samanlık' < Erm. marag
·         met 'çelik çomak' < Erm. mēt
·         murç 'çekiçle çakılan demir kazık' < Erm. murč 'çekiç'
·         nahır^ dial. 'sığır sürüsü' < Erm. naxir
·         nüğü 'bir ölçü birimi" < Erm. dial. nuki, nugi < unki
·         orcik 'şeker sucuk' < Erm. ṙočik
·         pancar < Erm. banǰar
·         petek^ < Erm. pʿetʿek
·         pezevenk < Erm. bozawag [< boz 'prostitute' + awag 'elder, chief, superior']
·         pinti^ 'cimri' < Erm. pʿintʿi
·         poşa dial. 'Çingene' < Erm. pʿoša
·         poşu 'baş örtüsü' < Erm. pʿoši < Fars.
·         pot 'hata, gaf' < Erm. pʿotʿ
·         potur 'bir tür pantolon' < Erm. pʿotʿor
·         pöçük dial. 'kuyruk sokumu' < Erm. počʿik [<: počʿ 'tail']
·         şelek^ dial. 'sırtta taşınan yük' < Erm. šalak
·         şen 'neşeli' < Erm. šen
·         şıllık < Erm. šil 'squint-eyed' [+ T. -lık eki]
·         tekfur < Erm. tʿagwor
·         tel < Er. tʿel
·         teşi dial. 'yün eğirme aracı' < Erm. tʿeši
·         tığ^ dial. 'henüz savrulmamış ekin yığını' < Erm. tʿeł
·         tırtıl^ < Erm. tʿrtʿur
·         tonton < Erm. tʿontʿoš
·         torun < Erm. tʿoṙn
·         zangoç < Erm. žamgoc
·         zerun ' bir buğday türü' < Erm. dial. cʿirin < cʿorean
·         zoğal^ dial. 'kızılcık' < Erm. zołal


KAYNAKÇA
Dr. Fatih ERBAY TÜRKÇE-ERMENİCE KELİME ALIŞVERİŞİ VE TAPAN KELİMESİ ÜZERİNE
OGUZ DÜZGÜN  Ermeni  Dilinde Yaşayan Bin Yıllık Dostluk
Prof Dr. Zeynep KORKMAZ   Türkiye Türkçesinde Yazı Diline Girmiş Günlük Yaşamla ilgili Alıntı Sözler ve Ekler
Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu  Türk-Ermeni Kültür İlişkileri
Prof. Dr. Nevzat Özkan  Ermeni Harfleriyle Türkçe Metinler Üzerine

https://tr.wikipedia.org/wiki/Ermenice






EMİN SUBAŞI