Sayfalar

14 Nisan 2017 Cuma

MEHMET KAPLANIN NESİLLERİN RUHU ÜZERİNE

MEHMET KAPLANIN NESİLLERİN RUHU ÜZERİNE 
MUHAMMED EMİN SUBAŞI
NESİLLERİN RUHU(İstanbul 1967)
 Fransız düşünürü Alain'in "yazarak düşünme" görüşünü benimseyen Mehmet Kaplan düşüncelerini kısa denemelerle ortaya koymayı tercih etmiştir. Onun deneme türündeki bu ilk kitabında daha ziyade kültür milliyetçiliği, halk kültürü, dil, insan ve tarih üzerine yazdığı yazılar bir araya getirilmiştir.
46 denemede oluşan kitap Mehmet Kaplan hocanın önsözüyle başlıyor. Kaplan, önsözünde ‘’2.dünya savaşı başlarken ben üniversiteden mezun oldum . O tarihten sonra bir yandan seçmiş olduğum ilim dalında akademik çalışmalar yaparken ,öte yandan geniş okuyucu zümresine hitap eden dergilerde, edebiyat, dil, sanat, medeniyet ve sosyal konular üzerine kısa makaleler yazdım. Bu kitap, bu sonunculardan oluşmaktadır .’’ diyerek kitaptaki yazılarının konularını ve yazılış sebepleri anlatmış oluyor.
‘’ Seçimi yapan ben değil onlara, onlara değer veren  ve kitap haline getirilmesini arzu eden  gençlerdir. Şahsen bu nevi yazılarımı ne biriktirdim, nede tekrar okudum . Onlar benim için küçük düşünme egzersizleri ve geniş okuyucu kitlesi ile temas vasıtası idiler. Kitap haline getirmeyi asla düşünmemiştim. Çeşitli sebepler dolayısıyla onları bu son neşirlerinde de yeniden gözden geçiremedim. Her şeyi iyi niyetli gençler hazırladılar ben sadece muvafakat ettim.’’ Bu paragraftan anlaşıldığı üzere kitabı Kaplan’ın öğrencilerinin, Kaplan’ın yazılarını derleyip yayımladığını anlıyoruz.
Kaplan ‘’ gençliğimden beri benimsediğim bir düşünme metodu vardır: kafamı işgal eden bir konu üzerinde açık ve seçik fikirlere ulaşmak için onları yazarım, Alain’in deyimi ve tavsiyesi ile ‘ yazarak düşünürüm’ hiçbir mesele benim için kapanmış, son halini almış değildir.’’ diyerek dikkatini çeken her konuyu yazdığını ancak bu yazılar düşüncelerinin son hali olmadığını belirtir.
Yine önsözde ‘’Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafi, tarihi ve sosyal şartlar bana milliyetçiliği kendisinden  vazgeçilmez bir fikir olarak gösterdi’’ bu satırda neden milliyetçiliği benimsediğini gösteren Kaplan ‘’ kendi milletimi sevmem  ve varlığını müdefaa  etmem, başka milletleri hakir görmem için bir sebep değildir. ‘’ diyerek  aşırı ırkçı bir şahsiyetinin olmadığını söylüyor. Daha sonra kitabın içinde geçen yazılarda milliyetçiliğin faydalarından bahseden Kaplan, ülkesinin ve milletinin gelişimini isteyenlerin milliyetçi olması gerektiğini anlatır.
Kitabın ilk yazısı, kitaba adını veren ‘Nesillerin Ruhu’ adlı makaledir. Bu makalede geçen  ‘’ Fertlerin nasıl birbirinden ayrı bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları varsa, nesillerin de kendilerine has, önceki ve sonraki nesillerinkine benzemeyen bir duyma, düşünme ve hareket etme tarzları vardır.’’ bu satırlar hem makaleye hem kitaba isim vermiş ve kitabın içeriğini vermiş. Kaplan bu yazısında nesiller arasında bağlantı kurar ve bir reaksiyon olduğunu söyler.
Bu makalesinde Kaplan tarihimizdeki önemli konular üzerinden tarihi nesillere bölmüştür. Bu nesiller tanzimat dönemi ile başlayarak tahlil edilir.’’1860-1876 yılları arasında faaliyette bulunan Namık Kemâl-Ziya Paşa nesline mensup olanlar, devlet kalemlerinde yetişmişlerdir. Bundan dolayı çok hayatî ve siyasî bir karakter taşırlar. Terbiyeleri yarıdan çok şarklı ve muhafazakârdır. Yabancı dillerini ve kitaplarını ömürlerinin yarısından sonra öğrenirler. Bundan dolayı ruhlarında kuvvetli bir Şark-Garp mücadelesi vardır. Dindar ve tarihe bağlı oldukları için Garp'a kendilerini fazla kaptırmaz ve ezilmezler. Müteakip nesillerde bir hastalık halini alan aşağılık kompleksi bunlarda hemen hemen yoktur. Büyük ideallere sahiptirler ve kahramandırlar. Müşterek birkaç ana fikir etrafında birleşirler. Bunların içinde en mühimi Meşrutiyet'in ilânı, yani Saray'a ve Bâbıâli'ye karşı parlamentonun kurulmasıdır.’’
Kaplan ilk cumhuriyet neslinin  tarihi silip atmak isteyenlerine de şu cümleler ile karşı çıkar’’Ölmek üzere olan bir adama bakarak, bu adam bütün hayatınca böyle hasta ve bitkindi demek ne kadar yanlış ise, imparatorluğun çökme anını görerek, işte sizin mazi dediğiniz budur, demek de o kadar yanlış olur. Her millet gibi bizim mazimizin de iyi ve kötü tarafları vardır. Her millet gibi, bizim de asırlarca yaşanmış hayatımızın bir mânası ve değeri olmak icap eder. O ana has tarihî şartlar, ilk Cumhuriyet neslinin bu basit hakikati görmesine mani oluyordu. ‘’
Kaplan cumhuriyet nesli ile meşrutiyet neslini kıyaslar ve meşrutiyet neslinin daha ileride olduğunu düşünür’’ Bilâkis aklın inkişafına engel olan kuvvetli bir sansür bu devri karakterize eder, itiraf etmek lâzımdır ki, Meşrutiyet devri, bu bakımdan Cumhuriyet devrine nazaran çok ileridir. Serbest tenkit olmayan yerde aklın hâkim olduğunu kim iddia edebilir?’’ Bu görüşün sebebi ise cumhuriyet neslinin sansür altında olmasından kaynaklandığını söyler.
Kaplanın bu makalesi iki bölümden oluşur kendisinin demesi üzerine ilkinin 1948 yılında yazıldığını biliyoruz.
Kaplan bazı yazarlara tavsiyelerde bulunur ‘’Yalnız, dinin temellerine hiç dokunmamakla beraber, onun fikrî ve edebî plânda yeni bir şekil ve üslûpta ifade edilmesine büyük bir ihtiyaç olduğu da âşikârdır. II. Meşrutiyet devrinde Mehmet Akif'in dini duygu ve düşüncelerini nasıl yeni bir şekilde ortaya koyduğunu biliyoruz. Cumhuriyet, devrinde, Necip Fazıl, Asaf Halet Çelebi, daha yakın zamanlarda Selâhattin Batu, genç nesle mensup değerli ve orijinal bir şâir olan Sezai Karakoç basma kalıp şekillere düşmeden derin mistik temayülleri Batılı ve modern bir üslûpla ifâde etmesini bilmişlerdir. Tarık Buğra, hikâye, roman ve piyeslerinde insan ruhunun manevî kıymetlerini güzel bir şekilde anlatmıştır. Ankara'da "Hisar", Konya'da "Çağrı", İstanbul'da "Hareket" ve "Diriliş" dergileri etrafında toplanan Batılı olduğu kadar millî kıymetlere de değer veren genç ve modern bir edebiyatçılar nesli büyük ümitler vermektedir. Bunların Batı'nın büyük eserlerini örnek alarak kabiliyetlerini tiyatro ve roman sahalarında denemeleri çok iyi olur.’’.
Kaplan’ın kitabında geçen birçok yazı milliyetçilik ile ilgilidir. Kaplan bu yazılarla kendi milliyetçiliğini anlatır. Milliyetçiliğin nasıl olması gerektiğini anlatır.’’ Milliyetçi olmak için o millet olmak şarttır fakat kafi değildir .’’ , ‘’hiçbir insan milliyetçi olarak doğmaz milletin şuuruna erdikçe, milletin mazisini, halini  tanıdığın, istikbalini düşündüğü ve milletin ıstıraplarını  kalbinde duyduğu nispette milliyetçi olur .
Kaplan’a göre Turancılık bir ütopidir nitekim bu düşüncesini şöyle dillendirir ’’ Hakiki milliyetçi ile Turancıyı, birbirinde ayırmak lazımdır. Turancıda insaniyetçi gibi ütopi peşinde koşar.
Kaplanın milliyetçiliği onu batıdan uzaklaştırmaz aksine batıyı iyi anlamamız gerektiğini savunur.  Ayrıca yanlış batılılaşmayı da olumsuz şekilde eleştirir. ’’Yeni milliyetçilik  … garp’ı bir maymun gibi taklit etmeyi değil, anlamayı, ondan kendi inkişafına yaracak unsurları seçmeyi  ve kendi bünyesinde eritmeyi  esas tutar.’’.

Kaplana göre edebiyat ile terbiye arasında mühim bir münasebet vardır. Nitekim bu konu hakkındaki yazısında şöyle diyor;’’ Edebiyat ile terbiye arasında çok sıkı bir münasebet vardır. Edebiyat kelimesinin kökünü teşkil eden  «edeb»  kelimesi de bunu açıkça gösterir.’’
Kaplan’a göre edebiyat ideoloji aranmamalıdır, aranacak olursa edebiyatın birçok kısmını yok saymak mecburiyetinde kalınacaktır. ‘’ Edebiyatta muayyen bir ideolojiye, hayat görüşüne ve terbiye tarzına uygun eser arayanlar, onun pek büyük kısmını reddetmek mecburiyetinde kalırlar. Nitekim Namık Kemal kendi ideallerine uymadığı için Divan Edebiyatını şiddetle tenkid etmiştir. Türkçüler, sadece Divan Edebiyatını değil, Tanzimat ve Servet-i  Fünun Edebiyatını da kötülemişler, buna mukabil asırlarca hakir görülen Halk Edebiyatını yüceltmişlerdir. O Halk Edebiyatı ki, iyice tahlil edilirse, Türkçülerin ideallerine hiç de uymayan örneklerle doludur.’’
Kaplan Avrupa’nın  eski edebi eserlere sosyolojik ,psikolojik estetik  gibi ilimlerden faydalanarak  baktığını ve bilinmeyen manalar bulduğunu söylüyor bizimde bu ilimlerden faydalanmamız gerektiğini ifade ederek kendisi bir örnek veriyor.’’  Burada misal olmak üzere, bunlardan sadece birisini, Freud psikolojisin zikretmeme müsaade ediniz. Freud psikolojisi, insan anlayışını ve onunla birlikte medeniyet ve sanat anlayışını tamamıyla değiştirmiştir. Edebî araştırmalara da bu görüş, yepyeni bir istikamet vermiştir. Şimdiye kadar dikkat edilmeyen veya manasız telâkki edilen unsurlar, birden bire yeni bir ehemmiyet kazanmıştır. Acaba, bizim edebî eserlerimize aynı zaviyeden bakılırsa neler göreceğiz? şimdiye kadar böyle bir deneme yapılmamıştır. Fakat herkesin bildiği Fuzuli'nin "Leyla ve Mecnun" mesnevisine bu zaviyeden bakarsanız, Freud'un bahsettiği bütün psikolojik unsurların bunda mevcut olduğunu görürsünüz. Kısaca bu unsurları hatırlatayım: Freud'un iddiasına uygun olarak, Mecnun da çok küçük yaşta iken aşk duygusunu hisseder, fakat bunun şuuruna varamaz. Yine Freud'un söylediği gibi, Mecnun (Leyla da beraber) kuvvetli bir içtimaî baskıya maruz kalır. Ailesini ve cemiyetini terk eder, çöllere çıkar. Mesnevi dikkatle okunursa, Mecnun'un babasına karşı asi olduğu, onun sözünü dinlemediği, hatta onun yaşayış tarzını beğenmediği görülür. Bu davranış tarzı Freud'un meşhur Oedip  kompleksine çok yaklaşıyor. Mesnevi üzerinde bir üslûp araştırması yapacak olursak, Fuzuli'nin cinsî temayülleri sembolize eden birçok imajlar kullandığını tespit edebiliriz. Bu mesnevi Freud'un eline geçmiş olsaydı, nazariyesini destekleyen güzel bir örnek olurdu.
Kaplan, kitabın son yazılarında Yahya Kemal ,Mevlana ve Yunus emreden bahseder. Kaplan, André Gide’nin Dünya Nimetlerinden alıntıladığı şu cümleyi ‘’ Natanel Allah’ı bütünde başka bir yerde arama! Her varlık Allah’ı işaret eder ; lakin hiçbiri onu ayan etmez. Kendisine bağlandığımız her varlık bizi Allahtan uzaklaştırır.’’ İşaret ederek bu manaya gelen çok daha güzel anlatımların Yunus emrede olduğunu söyler,ve Yunus Emre en az Gide kadar modern bir şahsiyettir der. Yunus Emre’nin kapitaliste kızmadığını aksine acıdığını söyleyen Kaplan Yunus’un şu mısralarını örnek verir;
Batmış dünya malına bakmaz ölüm haline
Ermiş karun malına zihi işi düşvarlığı
Kerman ‘’ Anadolu'dan çıkan aydınların köyden çıktıktan sonra köyü unutmasını hemen her fırsatta
eleştiren Mehmet Kaplan'ın bu konudaki en büyük muhatabı kendisidir’’ der.
“Mukaddes Uçurum”da bu duyguların çarpıcı ifadelerle işlendiği bir denemedir. Mehmet

Kaplan, bu yazısında, Anadolu insanının bir parçası olmanın ruhuna işlediği bir çağrıyı dile getirir.
Kitapların ve insanların onu geçirdiği uzun eğitim vadisinden sonra kulaklarını dolduran bir
davettir o. “Yıllar var, büyük, sonsuz karışık bir labirentin içinde, çıkacak bir yer bulmak için
uğraşıyorum. Zaman zaman içimdeki uçurum beni çağırıyor ve 'Çıkış yer benim. Haydi atlayıver,
korkma!' Ve kalbim kendi kendine şöyle söylenir: Bir yaylıya binsem, kırbacı elime alsam, atlara
'Deh!' desem, yollardan geri dönsem, o mukaddes uçuruma insem...
Bu “mukaddes uçurum” un, Kaplan’ın duyarlılığını açıklayacak çarpıcı bir metafor olduğunu
söyleyebiliriz; açmazlarıyla insanı iten, hatıralarıyla çeken bir kavram. Kültürüne genleriyle bağlı
olan Türk aydınlarının tamamı bu daveti alır; farklılık ona icabet tercihlerinde olabilir. Mehmet
Kaplan, bu davete icabeti mukaddes bir görev gibi algılamış, kimsenin kanatlarının altından
ayrılmak istemediği İstanbul’dan ayrılıp doğunun dağlarına tırmanmıştır. Zeynep Kerman’a göre
Erzurum'a gidişi, “Mukaddes Uçurum” başlıklı yazısında dile getirdiği özlemlerinin
gerçekleşmesidir.

Sonuç olarak Mehmet Kaplan Nesillerin Ruhu adlı kitabında düşüncelerini Alain’in tavsiyesi üzerine yazarak değerlendirmiş ve bu değerlendirmelerde bir çok konu işlemiştir. Kaplan’ın bu kitapta kırk altı yazısı yayınlanmış ve bu yazılar ağırlıklı olarak milliyetçilik, edebiyat ve nesillerin ruhları gibi konular etrafında yazılmıştır. Kaplan’ın kendi deyimi üzere geçmiş hayatına bakınca yaşadıklarına bakıp şaşırıyor ve kendisini tarihin bütün safhalarını yaşamış bir insana benzeterek Baudelaire’nin dediği gibi ‘’bin yıl yaşamış kadar hatıralarım var ‘’ diyor.


KAYNAKÇA

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c24/c240219.pdf
KAPLAN, Mehmet, Nesillerin Ruhu, Dergâh Yayınları, İstanbul

Ümmühan BİLGİN TOPÇU MEHMET KAPLAN VE ANADOLUCULUK HAREKETİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder